Burdur Masaj Salonu Masöz Müjde

Burdur Masaj Salonu

Hayır, ben daha çok Almanlar ve Amerikalılarla… Fakat hâlâ ayaklarımın üstünde durmaya çalışıyorum. Konjonktür kim bilir değişecek. İran’a otuz milyarlık bir teslimat var, kim bilir benim Montaigne ile Rabelais’mi onlar satın alır. Yaşlı Avrupa’nın bir ihtimal soluğu kesildi ama deha bizde, Jean, deha bizde. Hammaddemiz yok ama, henüz yitirmediğimiz bir şeyimiz var ise o da pırıl pırıl ışıldayan zekâmız…” Seninle           mevzuşmak      istiyordum,      Jacques.           Fakat    burada  değil.            Seninle hakikaten         mevzuşmak istiyordum…” Asansörün içi kalabalıktı. Koridorda uzun bir sessizlik. Salonda yine çiçek demetleri. “Kaygıların olduğunu biliyorum Burdur Masaj Salonu

Burdur Masaj Salonu

 

Seninle birlikte olduğum süre, kaygı falan duymamam gerekir.” Kendini bir koltuğa bıraktı. Çok iyi mevzuşuyorsun, Jacques. Senin uzaklaşma seçimin da bu gerisinde beyaz güller duruyor. Özenle oluşturulmuş, kuğu soğukluğunda bir beyazlık. Bu güllere Kraliçe Christi-ne adı veriliyor. İsveç Kraliçesi Christine, kuşkusuz. İyi ama neden? “Benden ayrılmak mı istiyorsun? Bana bu büyük fenalüğü yapmaktan korkmamalısın. Bana âşık değilsen seni istemem, Jacques. Bittiyse eğer… Burdur Masaj Salonu Bayağıçe söylemek gerekir: bitti.” Dingin bir ses. Bir gülümseme benzer biçimde. Gözlerinde çok tatlı bir parıltı var. Gebermeli. Geberip gitmeliyim. “Hayır, hayır, Jacques… Yapmamalısın… Yalnızca bu kadar.” “Evet, sevgilim. Yalnızca bu kadar kolay değil

 

Hayır, ağlama, Jacques. Benim ülkemde, gözyaşlarının yalnızca işi geçiştirmeye yaradığı söylenir.””Bir şey değil, sevgilim. Yalnızca delikanlılık. Yeniyetmelik krizi geçiriyorum. Altmışına doğru çok sık rastlanır buna.””Daha önce de seni ağlarken görmüş oldum. Önceki gece, uyurmuş gibi yapıyordun ama gözlerinde yaşlar vardı, ayrıca gülümsüyordun… Çok gelişmiş bir gülmece anlayışın var, Jacques.” Üzerine eğildim ve gözyaşlarını sildim. Burdur Masaj Salonu Böylelikle, yüzünde yalnızca gülümseme kaldı. “Onu da silmen gerekirdi sonra bir ad mırıldandın… Bir İspanyol adı… Ruiz miydi? Luis miydi?” Dehşetten donakalmıştım bu şekilde birini tanımadığıma yemin ederim.” “Ve şöyle dedin: ‘Hayır, asla, istemiyorum…’ Gözlerin yaşlıydı. Neden?” Seni göğsüme bastırdım, çok kuvvetli, bir kadından yardım ve koruma bekleyen bir adam benzer biçimde. Ve o kaygı dolu itimat gereksemesi… Elimi tutuyorsun.