Burdur Mutlu Son Masaj Salonu

Burdur Mutlu Son

Gülümsedi ve tabağındaki devasa miktarda tuzla cebelleşmeye başladı. Burdur Mutlu Son Hayretle ona bakakaldım. İnsanlar arasındaki durumları bir bakışta anlıyordu. Dün gece telefonda gerçekten de bu yüzden kavga etmiştik.
Paul yemek alanından ayrılırken “Gelecek hafta onu arayacağımı söylersin.” dedi. Bense gülerek ve baş parmağımı kaldırarak onayladım.
Gittiğinde Miriam kıkırdamaya başladı. “Onu hakikaten sevmiyorsun, değil mi?”
Omuz silktim. “yani. Öyle demeyelim de… Aslen… Doğru.”
“Martin’e olan ilgisi sinir bozucu, değil mi?” dedi her şeyi anlayan Miriam.
Başımla onayladım.

Burdur Mutlu Son

“kesinlikle can sıkıcı bir durum.” dedi dolu ağzıyla.

Gerçekten de öyleydi. Yaklaşık iki senedir bu ufak yapım şirketinde çalışıyordum ve işimden memnundum. Ofise tertipli olarak gelen on kadar kişiyle birlikte birkaç serbest çalışanımız vardı. O sıralar Yeni Zelanda’da yaşayan ve çalışan Danimarkalılar hakkında büyük bir prodüksiyonla uğraşıyorduk. Bundan dolayı Miriam, Paul ve ben haricinde herkes sahadaydı.
Paul’le ilgili sorunumuz, altı ay önce şirketin Noel yemeğinde baş göstermişti.

Şirketin yönetim kurulu başkanı, tüm çalışanları ve eşlerini lüks bir restorana çağrı etmişti. Paul de orada, eski okul arkadaşı olan eşim Martin’i görmüştü. “Arkadaş” demek doğru olmazdı aslen. Çünkü belirttiğim şeklinde, okul bittiğinden beri birbirlerini hiç görmemişlerdi bile. Martin’in söylediğine bakılırsa Paul, o zamanlar antisosyal bir tipti. Fakat Paul, Martin’le karşılaşmasını ve hatta onun karısının bir nevi patronu olmasını ilahi bir işaret olarak almıştı. O zamandan beri de Martin’i hemen hemen bir sapık şeklinde takip ediyordu. Hem bana devamlı kocamla ilgili sorular soruyor hem de önceden haber vermeksizin evimize damlayıveriyordu.

Burdur Mutlu Son

Artık dayanılmaz bir hal almıştı. Özellikle de şu sıralar iş sebebiyle Norveç’te olan ve 3 hafta çalışıp 2 hafta izne gelen Martin için. Bunlar yetmezmiş benzer biçimde, Paul bir de öğrencilik vakitındaki en iyi arkadaşının eşi olan benimle ne kadar iyi dost olduğundan dem vuruyordu devamlı.
Halbuki sözü geçen şu lüks Noel yemeğinden önce adımı bile bildiğinden şüphe ediyordum. Paul şirketin IT müdürüydü ve ben de muhasebeciydim.

şu demek oluyor ki aslında direkt amirim olmamakla beraber, bağlı olduğum en yakın amir oydu, çünkü bütçeler de dahil bilgisayar üzerinden yürüyen tüm işleri o yönetiyordu. Fakat önceden ona hizmet sağlayan herhangi bir elemandım ve işler yolunda gittiği sürece kimin hangi işi icra ettiğiyla ilgilenmezdi. Bu da tam bana bakılırsa bir ilişkiydi.

Çünkü normal şartlarda bırakın arkadaş olmayı, bütçe ve finans dışında herhangi bir mevzuda sohbet edeceğim bir insan bile değildi.