Burdur Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Burdur Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Burdur Mutlu Son ama nihayetinde, pes etmek zorunda kaldım, îçim öfkeyle dolu, annemi aslabir zaman bağışlamamaya and içerek, bu davranışının, üzerimdeki gücünü fenaye kullanmak olduğu inancıyla boyun eğdim, ikide birde böylesine karışsaydı işime, sanırım ister istemez, açıkça başkaldırmak zorunda kalacaktım ona.
Fakat hakkaten önemli mevzularda, derslerim, seçtiğim dostlar şeklinde daha temel sorunlarda, derhal hiçbir şeye karışmaz; çalışmalarıma da, eğlencelerime de belirli bir saygı gösterirdi.
Arada bir, kahveyi değirmende çekmek gibi, su kovasını aşağı taşıyıp dökmek şeklinde, küçücük yardımlarımı istediği olurdu. Büyüklerin saslınü dinlemek bir davranış haline gelmişti benim için; üstelik Tanrının da bunu istediğine inanıyordum. Burdur Mutlu Son beni birbirimize düşürebilecek çatışma patlak vermedi hiç; fakat her an patlamaya hazır, sırasını, fırsatını kollar bir biçimde varlığını duyuyordum bu çatışmanın.
Annemin gördüğü eğitim ve öğrenim, onu, bir kadının en yüce amacının, bir ev kurmak, ailesini yetiştirmek olduğu inancına ulaştırmıştı. Ben söz dinleyip, bana düşen rolü oynamadığım sürece, annem de evin hanımı görevinü gerektiği benzer biçimde oynayamıyor, oyun bozuluyordu. Ama ben, beş yaşındayken iyi mi büyüklerin oyununa gelmemek için diretmişsem, o vakit da gene karşı koyuyordum var gücümle. Cours Desir’de, ilk Komünyonumuzun olduğu gece, annelerimizin dizlerine kapanıp, suçlarımızı bağışlamalarını dilememizi istediler bizlerden. Ben, gidip annemin dizlerine kapanmadığım gibi, kardeşimin sırası ulaşınca, onu da kandırıp göndermedim. Annem, dehşete kapıldı. Onu sinirlendiren huylarım olduğunun farkındaydı. Bundan dolayı de, sık sık çıkışıyordu bana.
Burdur Mutlu Son
Burdur Mutlu Son beni bu denli kendisine bağlarımlı bir hale getirmiş olduğu ve hâlâ da tek söz hakkının kendisinde kalmasını istediği için kızıyordum anneme. Üstelik, babamın sevgi çemberi içinde anneme ayrılan yeri de kıskanıyordum; çünkü babama duyduğum sevgi seneler süresince azalmamış, giderek artmıştı. Yaşantısı ne denli zorlaşırsa, ne denli sorunlar baş gösterirse, babam o denli bir yücelik, bir üstünlük kazanıyor, üstün kişiliğiyle başımı döndürüyordu. Tüm iş parada ve basanda değildi demek.
Babamın, bilgili olarak, paradan ve basandan uzak durduğuna inanmaya başladım. Gene de acıyordum ona. Babama gerçek kıymetini vermediklerine, onu anlamadıklarına ve anlam ifade etmeyen, boş ayak oyunlarına kurban ettiklerine inanıyordum. Bu yüzden de, daha hâlâ sürdürdüğü sevinç taşkınlıkları, saygımı büsbütün pekiştiriyordu. Çeşit çeşit hikâyeler anlatır; onun bunun taklidini yapıp alay eder ve en akıllı, en akıllı sözleri o söylerdi. Evde kalmış olduğumız zamanlar, bizlere Victor Hugo’yu, Rostand’ı okurdu. Sevmiş olduği yazarlardan söz eder, tiyatroyu anlatır, geçmişteki önemli olaylardan söz eder; beni gmeşhurk yaşantının tekdüzeliğinden koparıp uzaklara aşıran daha bir sürü şey anlatırdı. Babamdan daha zeki, babamdan daha akıllı, babamdan daha bilgili bir adam olabileceğini düşünemiyordum. Ne zaman bir tartışma açılsa, son sözü hep babam söylerdi.
Orada bulunmayan birini diline dolamışsa eğer, o ferdin işi sonlanmış oldu demekti artık. Bazı büyük adamlara hayrandı. Ama bu kişiler, öylesine başka dünyaların insanlarıydı ki, nerdeyse birer efsaneleşmiş kahramanı olarak görüyordum onları. Üstelik bunlar da hiçbir zaman, kusursuz, muhteşem kişiler değillerdi; dehalarının aşırılığı yüzünden bazı yanlışlara, bazı yanılgılara mahkûmdular.