Burdur Mutlu Son Masaj Hizmeti
Burdur Mutlu Son
Harry çalan telefonla uyandı. Sanki birisi ağzına havlu tıkamış şeklinde hissediyordu. Burdur Mutlu Son Diliyle birazcık kuruyan ağzını ıslatmaya çalıştı ama damağına bayat bir ekmek gibi takıldı. Komodinin üzerindeki saat 10:17’yi gösteriyordu. Yarım yamalak bir şeyler ve bir görüntü hatırlıyordu. Salona geçti. Telefon altıncı defa çaldı. Ahizeyi kaldırdı: “Ben Harry.
Kimsiniz?” “yalnız özür dilemek istedim.” Hep hissetmek istediği sesti bu. “Rakel?” “Bu senin işin, ” dedi. “Sana bunun için kızmaya hakkım yok. Özür dilerim.” Harry koltuğuna oturdu. Yarım yamalak hatırladığı rüyalar bilincine çıkmaya çalışıyordu. “Hayır, kızmakta kesinlikle haklısın, ” dedi Harry. “Sen bir polissin. Birileri bizleri korumalı.” “Ben işten bahsetmiyorum, ” dedi Harry.
Rakel yanıt vermedi. Harry bekliyordu. “Seni özlüyorum, ” dedi Rakel ağlamaklı bir sesle. “Olmamı istediğin adamı özlüyorsun, ” dedi. “Bense “Hoşça kal, ” dedi Rakel. Aynı daha girişte kesilen güzel bir şarkı benzer biçimde. Harry gözlerini telefondan ayırmadan oturuyordu. Aynı anda hem aklı başından gitmiş bununla beraber hayal kırıklığına uğramıştı. Gece gördüğü rüyanın bir kısmı daha yüzeye çıkmak için girişimde bulunduysa da dakikalar geçtikçe katılaşan ve kalınlaşan buz kütlesine çarpıyordu.
Burdur Mutlu Son
Harry sehpanın üzerini sigara bulmak için altüst etti ve kül tablasında bir izmarit buldu. Dili hâlâ yarı uyuşuktu. Rakel konuşmasındaki bozukluktan dolayı yine içkiye başladığını düşünecekti, ki bu da ona benzer bir şey sayılırdı, fakat tek bir farkla bu zıkkımdan tekrar kullanmak istemiyordu. Yatak odasına gidip komodinin üzerindeki saate baktı. İşe gitme vakti gelmişti. Bir şeyler… Gözlerini kapadı. Duke Ellington’ın müziği işitme kanallarında yankılanıyordu. Ama aradığı şey orada değildi; d
aha da derine dalması gerekecekti. Dinlemeye devam etti. Tramvayın acı çığlığını, çatıda dolaşan bir kedinin ayak seslerini ve bahçedeki huş ağacının yapraklarının rüzgarla çıkardığı sesi duydu. Ve daha da fazlasını. Bahçenin homurdanıp pencere macunlarının çatırdadığını, boş duran bodrum katındaki tıkırtıları duyuyordu. Çarşafların derisini delen sürtünme sesini ve onu holde sabırsızlıkla bekleyen ayakkabılarının sesleri geliyordu kulağına. Annesinin ona yatmadan önce hep fısıldadığı sözleri işitti: “Bak skapet bakenfor skapet bakenfor skapet til hans madam…